Orta Doğu Sınırlarını Kim Çizdi ?

Efe

New member
Orta Doğu Sınırlarını Kim Çizdi?

Orta Doğu, tarihsel olarak birçok medeniyetin ve kültürün beşiği olmuştur. Bölge, yalnızca jeopolitik anlamda değil, aynı zamanda kültürel ve dini anlamda da büyük bir öneme sahiptir. Ancak bu bölgenin bugünkü sınırları, karmaşık bir tarihsel sürecin sonucudur ve bu sınırların çizilmesinde önemli bir dış müdahale etkili olmuştur. Peki, Orta Doğu sınırlarını kim çizdi?

Birinci Dünya Savaşı ve Orta Doğu’nun Yeniden Şekillendirilmesi

Orta Doğu'nun modern sınırlarının çoğu, Birinci Dünya Savaşı'nın ardından, özellikle 1916 yılında imzalanan Sykes-Picot Anlaşması ile belirlenmiştir. Bu anlaşma, Fransız ve Britanyalı diplomatların, Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanmasının ardından Orta Doğu’daki toprakları nasıl paylaşacaklarını belirlemek amacıyla gerçekleştirdiği gizli bir görüşme sonucunda ortaya çıkmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nun savaştan mağlup çıkması ve imparatorluğun çözülmesi, bölgedeki toprakların yeniden dağıtılmasına neden oldu.

Sykes-Picot Anlaşması, bölgedeki Arap topraklarının büyük bir kısmının Fransızlar ve İngilizler arasında paylaştırılmasını sağladı. Bu anlaşma çerçevesinde, İngiltere, bugünkü Irak, Ürdün ve Filistin topraklarını kontrol ederken, Fransa Suriye ve Lübnan üzerinde hakimiyet kurdu. Bu iki ülke, bölgedeki nüfuzlarını genişletmek için çeşitli askeri ve diplomatik hamleler yaptılar.

Sykes-Picot Anlaşması ve Bölgesel Karmaşa

Sykes-Picot Anlaşması'nın en önemli etkisi, Arap halkları üzerinde büyük bir hayal kırıklığı yaratması olmuştur. Anlaşma, Araplar için özgürlük vaat eden bir süreç olarak görülse de, büyük ölçüde Batılı güçlerin çıkarları doğrultusunda şekillenmişti. Araplar, Osmanlı İmparatorluğu'ndan bağımsızlık talep ederken, bu istekleri Batılı ülkeler tarafından göz ardı edildi. Bu da bölgedeki birçok siyasi sorunun temelini atmıştır.

Fransızlar ve İngilizler, bölgeyi kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirirken, Arap halkları ise kendi bağımsızlıklarını kazanma yolunda ciddi bir direniş gösterdiler. Bu, özellikle Filistin, Suriye ve Irak gibi bölgelerde uzun sürecek etnik ve dini çatışmalara yol açtı.

Lozan Antlaşması ve Orta Doğu’nun Yeni Sınırları

Birinci Dünya Savaşı'nın ardından, 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması, Orta Doğu’daki sınırların yeniden belirlenmesinde bir başka önemli dönüm noktasıdır. Bu antlaşma, Osmanlı İmparatorluğu'nun tamamen sona erdiğini ve yeni bir harita çizildiğini ilan etti. Antlaşma, Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırlarını belirlerken, diğer Orta Doğu ülkelerinin sınırları üzerinde de etkili oldu.

Lozan Antlaşması sonrasında, eski Osmanlı toprakları, yeni kurulan devletler tarafından kontrol edilmeye başlandı. Bu süreçte, sınırların çizilmesinde büyük ölçüde Batılı ülkelerin etkisi devam etti. Örneğin, Türkiye’nin sınırları, özellikle Kürt nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde tartışmalara yol açtı ve bu sorunlar günümüzde hala devam etmektedir.

Bölgedeki Sınırların Günümüze Etkisi

Orta Doğu sınırlarının çizilmesinde Batılı güçlerin doğrudan etkisi, bölgedeki pek çok sorunun temelini atmıştır. Bugün, Orta Doğu'daki sınırlar, etnik, dini ve kültürel yapıları dikkate almadan çizilmiştir. Bu da bölgenin istikrarsızlığını artırmış ve sınır ötesi çatışmaları beraberinde getirmiştir.

Örneğin, Irak'taki Kürt sorunu, Suriye'deki Sünni-Şii çatışması ve Filistin sorunu, Sykes-Picot Anlaşması’nın sonuçları olarak görülebilir. Bu sınırların, bölgedeki halkların tarihi, kültürel ve etnik bağlarını göz ardı ederek çizilmesi, yıllardır süren çatışmalara neden olmuştur.

Modern Orta Doğu Sınırları ve Uluslararası Müdahaleler

Orta Doğu'daki sınırlar, yalnızca ilk başta Batılı güçler tarafından çizilmekle kalmamış, aynı zamanda zaman içinde çeşitli uluslararası müdahalelerle yeniden şekillendirilmiştir. Özellikle 20. yüzyılın sonlarından itibaren, Orta Doğu'daki sınırların yeniden belirlenmesi ve bölgedeki denetimlerin değişmesi süreci hız kazanmıştır. Bu, 1990'lı yıllarda Irak'ın Kuveyt'i işgali, 2003 yılında Irak’a yapılan askeri müdahale ve 2011 yılında Suriye’deki iç savaş gibi olaylarla pekişmiştir.

Örneğin, 2003’teki Irak işgali, bölgedeki siyasi yapıyı tamamen değiştirmiştir. Irak’ın Saddam Hüseyin yönetimi devrildikten sonra, ülkede yeni bir yönetim şekli oluşturulmuş olsa da, mezhep temelli çatışmalar ve etnik gerilimler, bölgedeki sınırların ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Sonuç: Orta Doğu’nun Geleceği ve Sınırların Değişen Dinamikleri

Orta Doğu'nun sınırları, çok sayıda dış müdahale, savaş ve uluslararası anlaşma sonucunda şekillenmiş bir yapıdır. Ancak bu sınırlar, bölgedeki halkların istek ve ihtiyaçlarını tam anlamıyla karşılayamamıştır. Bugün, Orta Doğu’nun sınırları üzerinde yeniden yapılanma ve çözüm arayışları devam etmektedir. Bölgedeki siyasi istikrarsızlık, etnik ve dini çatışmalar, tarihsel olarak çizilen sınırların ne kadar geçerli olduğunu sorgulatmaktadır.

Orta Doğu'nun geleceği, bu sınırların yeniden şekillendirilmesiyle değil, bölge halklarının kendi kaderini tayin etme haklarına saygı gösterilerek inşa edilebilir. Ancak bu, yalnızca yerel ve uluslararası düzeydeki anlayış ve işbirlikleriyle mümkün olacaktır.